Itır Arda - Ölüm Çerçisi

// // Leave a Comment
Bugüne kadarki en itici ve etkileyici sergilerden biri, Körperwelten (Beden Dünyaları) adlı kadavra sergisi, 1997 yılından beri 13 milyona yakın ziyaretçiyi ağırladıktan sonra, yaşanan tartışmaların ardından anavatanı Almanya’dan Amerika’ya taşınıyor. Serginin yaratıcısı Gunther von Hagens kendisine “profesör” unvanını layık görmüş bir anatomi uzmanı; lakabı ise “ölüm çerçisi”. Bazı çevreler onu “dahi”, bazıları “deli”, kimileri ise “şarlatan” olarak adlandırıyor. Her halükarda Körperwelten eşi benzeri görülmemiş bir ceset şovu; von Hagens ise ölümü görsel tasarım haline getirmeye cüret etmiş bir sanatçı.


İlk yıllarda “anatomi uzmanının sonsuzluk kazandırdığı cesetler” ve “ölüm hakkında düşünmeye birebir” vb yorumlar alan serginin konusu ölü insanlar: Yani kadavralar. Ancak Hagens’in kadavraları bildiğimiz ölülerden değil; kimisi satranç oynuyor, kimisi de hemen serginin girişinde, tüm bedeninin derisini vestiyere bırakmak üzere bekliyor. Bütün bu ölüler, tüm kasları ve organları görülebilir şekilde derilerinden arındırılmış, her an hareket edebilecekmiş gibi çıkıyor karşımıza. En etkileyici görüntülerden biri karnında doğmamış bebeği ile, Afroditvari uzanmış bir kadın. Görsel tasarım yönünden, cesetlerin her biri belirli bir senaryonun parçası olduğu için, hem çok itici hem de çok ilginç bir manzarayla karşı karşıya kalıyoruz. Da Vinci’nin anatomik çizimlerini anımsatan, kılıfsız modellerden oluşan bir ölüm şovu Körperwelten.


Von Hagens kadavralarına kendi geliştirdiği ve “plastinasyon” adını verdiği bir yöntem uyguluyor. Ortaya çıkan görüntü ve his, ceset olmaktan çıkan, ölü ama hem korkunç, hem de hayatın içinden bedenler. Von Hagens’ın karısı ile birlikte kendi evinin mutfağında geliştirdiği plastinasyon yöntemi biraz mumyalamayı andırsa da detayları tüyler ürpertici: Doku hücrelerindeki sıvı ve yağ çıkarıldıktan sonra dokular içten polimer bir madde ile dolduruluyor ve dıştan yine polimer bir madde ile örtülüyor. Böylece tüm dokuların, mikroskobik düzeyde bile, canlı halleriyle (elbette sadece görüntü olarak) aynı kalması sağlanıyor. Deriler ise, benzer bir yöntem uygulandıktan sonra eski tip çamaşır makinelerinden tanıdığımız merdanelerden geçirilerek düzleştiriliyor. Von Hagens’in cesetlere nasıl ulaştığı ise son derece tartışmalı bir konu. Von Hagens, bütün cesetlerin tamamen meşru yollardan ona bağışlandığını iddia etse de, bazı cesetlerin Çin’de idam edilen mahkumlara ait olduğu ve ucuz bedeller karşılığı kanunsuz yollardan satın alındığına dair belgeler bulunduğu söylentileri var.

       


Von Hagens, bu sergi ile çok ilginç bir tartışma yarattı. Kilise, ruh ve beden ikilisini tartışadururken, bazı tıp uzmanları anatominin halka inmesini kesinlikle doğru bulmadıklarını açıkladılar. Hukukçular “ölü bedenlerin sahibi kimdir” sorusuna ilişkin tartışmalara giriştiler. Von Hagens’in Frankfurt’taki son sergisi “cesetlerin sanatsal işlev uğruna gereç haline getirilmesi ve maddi çıkar amaçlanması” gerekçesiyle kısmen sansürlendi. Bazı bilim adamları ölümlülükten koparılmış, asla çürümeyecek olan bu bedenlerin yaşam ve ölüm döngüsünden koparıldığını iddia etti. Von Hagens’in kadavralarının Nazi Almanya’sında yapılan deneyleri çağrıştırdığı söylendi.

       


Bedenimiz üzerindeki söz hakkımız bize bu hayatta bahşedilmiş en büyük özgürlükken, sanat eserinin hammaddesi insan bedeni olunca, bu sanat eseri nerede insan onuru ile ters düşer? Kant, “Amaçlar diyarında her şeyin ya bir bedeli ya da onuru vardır” der; nesne haline gelen ölü beden, yaşamı rencide eder mi?

           


Bu ölümsüz cesetler sergisi, biz fanileri hem yaşamla hem de ölümle yüzleştiriyor; ve nerede düzenlenirse düzenlensin, kimileri bu sergiyi “mide bulandırıcı” bulurken, kimilerinin de onu “bir görsel şölen” olarak adlandırmaya devam edeceği kesin.



Kaynak: COGİTO - Üç Aylık Düşünce Dergisi / Sayı: 40


0 yorum:

Yorum Gönder